Enis Batur adım ilk ne zaman duydum, okudum? Bilmiyorum! Bazı alışkanlıklar böyledir, alışır gidersiniz. Gerçekten, nasıl oldu bir türlü çıkaramıyorum!
MEB, Yazı, Oluşum dergilerinden birinde rastladım ilk kez. Bereketli bir karşılaşma oldu sanırım; o gün, bu gündür kopamadık. Enis kendini başarıya odaklamış bir
kişilik.
Neredeyse bir ay oluyor; yok yok çıkaramıyorum, Enis'in ilk hangi yazışım, nerede okuduğumu bulamıyorum! Önemi var mı? Elbette var! Yazı ilerlemiyor, bir türlü. Ben böyle bocalayıp dururken; Olağanüstü bir şey oldu. Benim, Cumhuriyet gazetesinde yazıldığını sandığım bir Enis Batur yazışını bulmayayım mı? Bendeki sevinci görmelisiniz! Konumuz olan yazı şuydu:
“AĞAÇ
Son yıllarda takınak boyutunu aldı bende: Bir ağacım olsun istiyorum. Çevremde ağacı olan kimse yaşamıyor sanıyorum: Bahçeleri yok ki ağaçları olsun.
Ağaçlarım olsun, demeye dilim varmıyor, o kadarına ulaşmam herhalde iyiden olanaksız.
Ağaç diyorsam, bir meyve ağacı, birkaç meyve ağacı ya da zeytin ağaçları değil sözünü ettiğim: Bir bahçem olmalı, kuytu, duvarlarla çevrili ufarak bir bahçe, tam ortasında dikilmeli: Ihlamur, çam, manolya, söğüt, meşe, atkestanesi- çınardan söz etmeye utanıyorum.
Yaşlı, uzunboylu, dalları oturduğum (oturacağım) evin çatışma, balkonuna uzanan, gölgesi pek, gövdesi kalın ve kırışık bir ağaç.
Altında oturabilmeli, uyuyabilmeli, müzik dinleyebilmeli, sabahları Tül'le kahve içebilmeli, geceleri yaprak istifi aralandığında (rüzgarda) gökyüzüne bakabilmeliyim.
Demek ki sessiz bir yerde olmalı evim, bahçem, ağacım.
Sonra, sonunda, altına, köklerinin arasına bir çukur, yerleştirilmeliyim.
Çok mu bunca: Bir ağacım olsun."
İki Deniz Arası Siyah Topraklar" Enis BATUR -YKY- s: 153
Birden aranıp durduğum "Ağaç" yazısını bulmam, beni epey şaşırtıp etkiledi. Çünkü YKY. üzerine yazacağım yazı da bir iki cümle sonra tıkanıp kalıyordu. YKY. 15/ 20 yılda 2000 kitaba ulaştı.
Birçok alanda, dalda, branşta yayın yapan bir kitabevinin; süreli yayınları olan üç dergi çıkarıp başarıyla sürdürüyor olması azımsanacak bir durum değildir.
Bir ara baktım ki bizim aile üç Cogito, üç Kitap-lık, üç Sanat Dünyamız dergisi alıyor. Derhal, bir toplantı yapıldı. Konuşuldu; dergilerin üçer tane alınmasının nedenleri üzerinde duruldu. İstanbul, Bursa, Mudanya birbirine uzak sayılmazdı. Ayrıca ayda iki kez buluşulan bir periyot da üç dergi almanın anlamsızlığı vurgulandı. Aylık buluşmalar nirengi alınarak dergi trafiği düzene sokuldu.
Kitap Dostu, 742
Kitap Dostu, 742 ... YKY. aldığım indirim kartıdır. Her ay kitap almak için İstanbul'a gitmeme neden oluyor, bu nedenle sergi, oyun, kültürel etkinliklerden yararlanmamızı sağlıyordu. Çorlu, İğneler köyünde babamın adına kurduğum kitaplığın eksik gediklerini buradan tamamladık. Kitaplığın çocuk kitapları azdı, bu yolla kitap alınarak bu eksiklik giderildi.
YK.Yayıncılığın. Büyük Besteler Büyük Ustalar dizisinden aldığım CD.'leri dostlarıma armağan ettim. Galatasaray'daki sergi salonunda birçok sergi izledim.
Eve gönderilen yeni kitap sipariş listeleriyle en yeni kitaplara ulaştım. Kitap Dostu, bizi adam yerine koyuyordu. Böyle böyle YKY. aldığım kitapların sayısı 1000'i geçti. Düşünüyorum da almadığım diğer 1000 kitap, neler diye: 800 - 900 kitap zaten bende olan daha önce çıkmış kitaplar. Bazen çekiciliğine kaptırıp kendimi, dayanamayıp yeni baskılarını aldıklarım da olmuştur.
Bugünlerde AnaBritanica'nın 2004 baskısı yapılıyor, ilk 4 cildi çıktı bile. Eski baskıda olmayan Enis Batur, 2004 baskısına alınmış. Bu bile bir şeylerin değiştiğini göstermiyor mu?
Oradan birkaç alıntı yapacağım:
"(d. 28 Haziran 1952, Eskişehir), şair ve yazar. Şiirleriyle olduğu kadar deneme, eleştiri, ve düşünce yazılarıyla da tanınır.
ODTÜ.'de ve Paris Üniversitesi'nde sosyoloji öğrenimi gördü (1972-1976). Yurda dönüşünde MEB. Yayınlar Dairesi başkanlığı (1978-80) yaptı: Oluşum ve Tan dergilerini yönetti. Bir süre Milliyet gazetesi kültür servisinde çalıştı (1983-84). 1975'te tek sayı çıkan üç aylık Yazı dergisini 1978-80 arasında yeniden yayımladı. Gergedan, Argos ve Şehir dergilerini yönetti (1987-88). 1988'de Yapı Kredi Küttür Sanat Yayıncılık'ta yönetici olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Galatasaray Üniversitesi'nde ders vermektedir.
Enis Batur, yazın yaşamına sinema ve müzik eleştirileriyle başladı (1970). Daha sonra, şiire yöneldi ve ilk şiirlerini Eros ve Hgades (1973), Bir Ortaçağ Yalnızlığı (1973) adlarıyla yayımladı.İlk şiirlerinde Batı şiiri ile Turgut Uyar, Ece Ayhan, İlhan Berk'in etkileri görülür. Kısa süren bu dönemden sonra başta divan şiiri olmak üzere, neredeyse eski ve modern bütün şiir sanatım kucaklayan denemelere girişerek yeni kanallar aradı. Kendine özgü, çok katmanlı ve zengin göndermelerle yüklü bir şiire ulaştı. Şiirinde önemli bir yeri olan Opera 1-4004 (1996) adlı şiir kitabı üzerine Ahmet Oktay'ın İsrafil'in Sûr’u (1997) adlı çalışması yayımlandı.
Batur'un deneme ve eleştirilerinde derin ve geniş bir kültür harmanından kaynaklanan, beklenmedik ayrıntıları öne çıkararak okuru şaşırtan bir hava vardır. Edebiyat, sanat, kültür dergileri dışında 1978'den başlayarak Dünya, Milliyet, Aydınlık, Cumhuriyet gazetelerinde de yazıları yayımlandı. Şiirleri birçok yabancı dile çevrildi. Denemelerini topladığı Şiir ve ideoloji (1979) ile 1980 TDK Deneme Ödülü'nü, Perişey (1992, 1998) adlı şiir kitabıyla 1993 Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü, Opera 1-4004 ile 1997'de Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü'nü ve Sibilla Aleramo Şiir Ödülü'nü (Italya) aldı. Şiirleri birçok yabancı dile çevrildi."
(.....)
" AnaBritanica 3.cilt, Enis Batur maddesi, s.513 "
Enis'in Ağacı
Ben, bu işe dahil değilim! Olayı oldukça geç duydum; duyunca mutlu olmadım diyemem. İşin içinde giz olduğu için de zaman zaman, keşke duymasaydım dediğim de
oldu!
Kendimi, Midas'ın berberi gibi duyumsadığım çok oldu. Midas'ın kulakları eşek kulağı diyemeyen berber, ölecek derecede gergindir. Gider kuyuya söyler gizini, rahatlar. Enis Batur'un bir ağacı olduğunu duyalı 4 ya da 5 yıl, oluyor. Sevgili Enis, istediği kadar bir dikili ağacım yok desin! Enis'in ağacı var, ben gördüm; Vallahi de, billahi de, tallahi de gördüm! Gerçi, Enis'in bahçesinde olmasını istediği ve saydığı; ıhlamur, çam, manolya, söğüt, meşe, atkestanesi, çınar değil ama başka bir ağaç o, çok genç daha, boyu 1,5 metre var yok! Çok yakışıklı, çok.
En iyisi ben şu işi; kem küm etmeden, ayan beyan ederek anlatayım: Benim Esin adlı bir kızım var. Kızım eczacı, eşi de eczacı. Bunların Bursa'ya 37 km. uzaklıkta Uluabat gölü kıyısında Akçalar beldesinde eczaneleri ve yazlık evleri var. Akçalar köyünün girişindeki evleri, beş dekarlık bir bahçenin ortasında. Bahçenin kenarlarında Batur'un söylediği niteliklerde bazı ağaçlar bulunur; incir, kavak, çam ağaçları anaç ağaçlardır.
Kızım Esin'le damadım Orhan'ın havuz kenarına diktikleri fidan, o zaman; 1,5 ya da 2 yaşındaydı. Boyu 40, 50 cm. kadardı. Yıl 1999'du. Biliyorum; her şeyi söyledim ama ağacın adını söylemedim, haydi onu da söyleyeyim bari, Durun, buna hakkım var mı? Ben bu vicdani sorunu çözebildim mi? Sanmıyorum, bu ağacın açıklamasını bizim çocuklar yapmalıydı. Zaten, onların böyle bir projeleri vardı, ağacın biraz daha büyümesini bekliyorlardı sanıyorum, Enis Batur'u, Fatma Tülin'le evlerine çağırmayı düşünüyorlardı. Gerçi, yazıya oturmadan da bu konuyu enine boyuna düşünmüş; günümüz koşulları gereği Enis Batur adının öncelik kazandığına karar vermiştim.
Doğa görevini yapıyor! Fidan, bu bahar da iki üç dal sürgün verdi. Sürgünler, körpecik ve açık yeşil renkleriyle kendini hemen belli ediyor. 1,8 m.'lik boyuyla estetik olarak güzel, görkem olarak, büyük bir ağaç bu! Ağır büyüyen ama görkemini duyuran bir ağaç!
Bizim çocukların planlamasına ne zaman düştü bu ağaç işi. Şunu biliyorum ben; Enis Batur'un "Ağaç"ı dile getirdiği, çığlıksal metni okuduktan sonra, sanırım etkilenip uslarına düşürmüşler! Hemen açtım baktım; İki Deniz Arası Siyah Topraklar'ın ilk baskısı 1997 yılı Şubat ayı. Kızım Esin'in okuma hızına uygun.
Ben, Enis Batur'u severim, kitaplarının önemli bir bölümünü beğenerek okudum. 2, 3 kez okuduğum kitapları var. Kesinlikle tekrar okumalarım, anlamaya değil, keyfe yönelik okumalardır. Nermi Uygur ve Salah Birsel dışında Enis Batur, şimdi keyfi okumalarımın nesnesidir.
Enis Batur'u sevmek, pek öyle kolay bir sevgi değildir. Yukarıda anlattığım ağaç gibi (metafor değil) zor ve güç büyüyen bir sevgidir. Enis Batur, dergici, gazeteci olduğu dönemlerde bile, okuyucusuna asla dalkavukluk yapmamış, eteklememiş, gülsuyu dağılmamıştır. Yooo, soğuk nane de değildir! Onun iyi okuyucusu, böyle bir yaklaşımı aramaz bile. Enis Batur sevgisi; zamanla oluşan ciddi, sıkı, süzme bir beğeni sürecinden geçerek oluşan bir sevgidir.
Velhasıl, herkes gönlünün yazarını bulur. Ben hop deyince bulmadım, gönlümün yazarını. 1975-1985 arasında bir yerde; usul usul kök saldı bu sevgi. Tıpkı Akçalar'da büyüyen Enis Batur ağacı gibi.
Enis Batur sevgi ağacı bir "Göknar". (Köknar'ı benimseyemiyorum.dilimizin gelişim sürecine uygun olsa da, gök rengini çağrıştırmıyor!) Uludağ Göknarı 30-40 m.'ye kadar uzayabilen, 600- 800 yıl kadar yaşayabilen görkemli bir ağaç. Enis Batur adına yakışan, görkemli bir ağaç! Enis Batur adıyla varolsun, adıyla yasasın.
|